14 Aralık 2010 Salı

Genç Balık


…tek balık bile tutamaz diyorlardı onun için. Çok genç ve tecrübesizdi. İlk kez denize açılıyordu, işin ehli sayılmazdı. Bu işler güç ister, kuvvet ister, dayanıklılık ister... Çoğuna göre mücadeleci bile sayılmazdı. Elleri narindi ağları atıp çekmek için. Ayak bilekleri güçsüzdü güvertede sarsılmadan durmak için. Oysa fırtınada ayakta kalmak gerekir. O, güverteye en az yakışanlardandı belki. Tek balık bile tutamaz diyorlardı onun için. O, defalarca kez denizin bereketini toplayıp geleceğinden habersiz, yorgun bakışlarla devrildi yatağa. Üstelik eli boş da dönmedi… Denizin en güzel balığını yakalamış, evcilleştirmiş ve getirmişti.

Balık o gece yakalanacağını bilmeden evine dönüyordu. Genç balık yorgundu, çünkü çok çalışıyordu. Güzelliğinin farkındaydı ama. Güzel olmak için de çalışırdı. Öyle hoş bir canlıydı ki hayatta kalması zorlaşıyordu her saniye. Güzel olan her şey bir gün güzelliğini kaybederdi. Bu öyle bir gündü. Balıkçı, güzel balığı denizde ilk kez gördüğünde öyle şaşırdı ki hayranlıkla izledi. Zaten beceremediği işinden olacaktı onu izlerken. Güzel balık beğenilmeyecek gibi de değildi. Bugüne kadar kaç tane balıkçıyı hayran bırakmıştı kendine kim bilir. Balıkçı sürekli güzel balığı düşünüyordu. Koca denizde zaman geçmiyordu onu düşünmeden. Acaba bu güzel balığın sahibi olsa nasıl hissederdi. Sahip olma isteği arttıkça koca denize bile sığamıyordu. Bazen aklı ona oyunlar oynuyor, kendini savaşın ortasında sanıyordu. Aklına koymuştu bir kere güzel balığı yakalayacaktı. İnsan tehlikeli bir yırtıcıdır. Akıl ve bilek gücü birleşince etraf güzelleşebilir ya da alabildiğine çirkinleşir. Balıkçının aklında çirkin şeyler yoktu. O sadece kendiyle inatlaşan bir çocuktu. Yaşadığı yerde bütün yetişkinler onun beceriksiz olduğunu düşünüyorlardı. Onlara göre balıkçı ömrünün sonuna kadar çocuk kalacak ve ayakkabı bağcıklarını bile yardım almadan bağlayamayacaktı. Haksız sayılmazlardı aslında. Hiçbir işini tek başına halledemez, her zaman yanında bir yetişkine ihtiyaç duyardı. Denizde kaldığı süre boyunca bu düşünceler aklının sınırlarında gezinip durdu. Belki de ilk kez yardım filan istemeden halletmesi gereken bir konuydu bu. Birine sahip olma konusu. Bu biri bir balıktı elbet. Güzelcene bir balıktı. Koca denizin en güzel, en şanslı, en bereketli balığı. Çok geçmeden aklının onu getirdiği son noktadaydı. Güzel balığı bir yolunu bulup yakaladı. Ve o gece deniz sustu. Kollarının altında güzel balıkla eve dönen balıkçı yorgundu. Nasıl tatlı bir yorgunluktu bu. Oldukça sakindi. Balığı bir an önce kesip pişirmek için dinlenmesi gerekiyordu. Güzel balık kesilip pişirilince daha da güzel oldu. Balıkçı onu afiyetle yedi. Şimdi herkes onu konuşacaktı. Ve herkes denize açılacaktı güzel balıklar yakalamak için…