25 Haziran 2011 Cumartesi

Tüm bu yazılmışlıkların dışında sen, onsekiz yaşında sezonluk bir çocuksun.

Asla öğrenemedin eskaza yanlışlarının nedenlerini. Oysa hep çare arardın çarezice.

Başkalarını sen, ama kendini parmaklattın.

Büyük harflerle yazdın hep, düşünmeye çağırdın. Ama ne yazdığını hiç düşünmedin.

Hayatın anlamını aradın daha onsekiz yaşında. Ve bulduğunu sanarken çok gerçekçiydin.

Seni görüyordum bazen bu koşturmacanın içinde.

Utandığımdan söylemiyorum, sadece bir hiçtin. Tümünle bile... Tüm enerjinle ve tüm o sefil çırpınışlarınla.

Tüm o pahalı giysilerinle beş para etmez ucuz, izbe, soğutulmuş kaldırımlarda ucuz içkilerle eğlenirken ‘’ben sokağım!’’ deyişinle. Ve yineleyişinle.

Ve içindeki bozuk çocuğun vahşete sebep olabileceğini biliyor olmandan utanmıyorum.

Tek üzüntüm senin bizden önce gelmen. O zaman ben bile seni kurtaramam.

Burada olsan ve bana hiçbir zaman yazın bitmeyeceğini söylesen.
Biz, hala genç kalanlar, gökyüzünün bize anlattıklarına inanarak, şehirden gelen bir gülümseme ile sevebilmeyi göze alsak. Burda akan sulardan içsek ve eteklerinde büyüsek ya yazın. Hiç bilmediğim bu yeri seviyorum. Kalbimden akan şarkılarla.

Seninle ilgili olan kısım kuşatılmış ve içimden geçmiyor.

Birkaç rakamdan sonra artık saymayı unutuyorum hakkında.

Senin için kullandığım her kelimenin katil olduğunu düşünürsek,

Çoktan ölmüşsün ki şuan solmuş melez tenin.

Su altında kaç kez uyarıldım seni düşünürken,

Kelimelerini hatırladım gidip gelirken söylediğin.

Üzerimde bir boşluk var ve altımda tanyeri.

Söylesene daha kaç kere kendini bana sevdireceksin.

Dinlediğim şarkıları dinle, yürüdüğüm yollardan yürü.

Terket benim gibi. Sofranı kur, sarhoş, yalnız ol.

Hisset sabahları. Camları titreten bahar meltemini.

Kuşkusuz gideceksin gardını alıp.

Sevmem geceleri. Yalnız uyutur hep.