29 Mayıs 2010 Cumartesi

Söz Veriyorum

Daha önce hiç ait olmadım birine.
Ama söz veriyorum deneyeceğim seninle.
Kartlarımı hep açık oynadım bilirsin.
Gülüşümü eksik etmedim oyunda.

Ne kadar isterlersem o kadar vermeliyim.
Ne kadar girebilirsem o kadar gitmeliyim.
Hata yaptığımı söyleme, şimdi sen istiyorsun.
Ama söz veriyorum deneyeceğim seninle.

İstediğin benimle geçirmek zamanı,
Tüm yaz eğlenmek suyun altında.
En sevdiğin yemekleri yaparız birlikte.
Ya da dışardan söyleriz saat erken.

Beni arkadaşlarınla tanıştırıyorsun.
Hepsi çok şık ve havalı, senin gibi.
Şimdi bizi yalnız bırakıp içerde olmamalısın.
İzin ver, ilişkimize küçük bir ara verelim.

Seni bekletmeyeceğim, sadece bu yer çok havalı.
Biliyorsun bütün arkadaşların senin gibi özel.
Seni aldatmıyorum, sadece bu yer çok havalı.
Ama söz veriyorum deneyeceğim seninle.
04 MAYIS 2010 17:24

Hava hala sabah saatlerinden kalma. Güneş en yakıcı… Restaurantın birinde oturuyorum tek başıma. Burası kocaman ve sarı. Masalar ve duvarlar gayet hoş görünüyor. Sarı olan kapalı güneşliklerden içeri yansıyan ışık. Tek tük insan var. Şu yemekleri kendinizin seçip, dilediğinizce koyduğunuz kocaman açık büfeleri olan yerlerden. Kasadaki kadın gayet hoş ve alımlıydı. Kızıl saçları, mavi gözleri, güzel bir burnu vardı. Hatta bana bu kağıt ve kalemi o verdi. Gidip ona yazı yazacağımdan falan da bahsetmedim hem. Birde uzun boylu, genişce omuzlu garson çocuk var. omuzları öyle geniş ki gömleğinin kolları kısa kalıyor. Nazikde biri. Biraz önce peçeteliğimi değiştirdi. Yüzünde, şu her garsonda olan sahte tebessümde yoktu. tavanda çok fazla spot ışık var. akşamları burası baya renkli oluyordur.

Aslında şuan havuzda olmam gerek. Haftada en az üç gün yüzmem gerekiyor. Yani burada aylak aylak oturup, garsonun omuzlarını, kasiyer kadının burnunu, karşımda oturan orta yaşlı adamın yediği dolmaları izlemek bana bir şey kazandırmayacak. Bu arada yaşlı bir çift geldi. Nasılda telaşlı yiyorlar. Bense daha soslu spagettime ve adını bilmediğim güzel pasta dilimime dokunmadım bile. Umarım benim yerime havuzda birileri yüzüyordur. Çünkü ben yüzmüyorum. Sık sık yüzmem gerektiğini doktorum sürekli söylüyor. Bundan altı ay önce, adını bile hiç duymadığım bir akciğer hastalığı geçirdim. İki kez ameliyat falan oldum. Bir hafta önce şehirdeki en pahalı havuza gittim. En temiz havuz olmasa sadece yüzmek için bu kadar para vermezdim. Bundan iki sene önce bir havuza yazılmıştım. Astım hastası olduğum için iki hafta sonra hastalanmıştım. Sebebi havuzun pis olmasıymış. Spor yapmayı bıraktığım için hiçte üzülmemiştim. Spor yapmak bana göre değil. Ben resim falan yaparım daha çok. Uzun zamandır resim yapmıyorum gerçi.

Güneş öyle boğucu ki yer döşemesinden enseme yansıyor. Ben yazları hiç sevmem aslında. Yazın benim için yapacak çok az şey vardır. Sarhoş olmak mesela. Hem sarhoş olmayı kim sevmez ki? Ben, Amsterdam’da sarhoş olmayı isterdim. Annem oranın cennete çok uzak olduğunu düşünür. Zaten annem hep olumsuz şeyler düşünür. Burası sarıdan turuncuya dönüyor. Karşıma iki kirli sakallı genç, yanıma bir aile oturdu. Yeni tombul bir garson geldi. Yarım bıraktığım spagettimi masadan aldı. Sanırım tam iki buçuk saattir burada sıcaktan saklanıyorum. Çaba harcamadan geçirdiğim bomboş bir gün daha. Umarım istediğim güzel hayat için ter dökmeye başladığımda bu günlerimi özlerim.
Dünyaya;

Çocuk getirmek hiç istemem. Bu dünyaya aşık olmakda istemem. O, bu dünyada büyümezdi. Kendi dünyamız olurdu. Ve ben onun her anını, yürüdüğü her sokağı, geçtiği her teni görmek için elimden geldiğince sağlıklı ve uzun yaşardım. Ona hiçbir şey verememekden korkmak yerine, hergün ne kadar hızlı büyüdüğünü görmek isterdim. Nasılsa su akar yönünü bulur. Ona okuduğum kitapları okutmayacağım. Onu yaptığım sporları yapmaya zorlamayacağım. Ona sevdiğim yemekleri yedirmeyeceğim. Tüm bunları kendi için yaparken, gözyaşlarımı serbest bırakarak izleyeceğim.
Büyük Çocuk

Bir gün bir sigara yaktım.
Hile yapmayı öğrendim. Çünkü hile yapmazsak oyunda fasulyeden sayılıyoruz.
Ben hile yapınca herkes beni çok sevdi.
Bunu bir şişe içkiyle kutladık.
Şeytan, elebaşı, kötü arkadaş, zorba, kırıcı, unutkan, bencil, ikiyüzlü oldum.
Ben ikiyüzlü olunca herkes beni çok sevdi.
En sevdiğim oyunu herkese öğrettim.
Alçak gönüllü fahişeler tanıdım. Zaten hayat fahişe!
Fotoğraflarda kusurlarımı kapardım.
Kelimenin tam anlamıyla ben bir aptaldım!
Aptal… Aptal aptal!
Ben aptal olduğumu anlayınca çevremde hiç insan kalmadı.
Odamda Bir Sabah

Yine perdeyi araladım yattığım yerden. Huzursuzca baktım gökyüzüne. Solmuş görünüyordu. parmaklarım bir süre gezindi kumaşın üzerinde. Cama dokundum bir kez. Parmak ucumun bıraktığı buharın kaybolması uzun sürmedi. Sabah erken uyanan kuşlar uçuşuyordu. Her birinin umudu vardı. Günü kurtaracaklardı. Bense, geceyi bitirmiştim. O çok aydınlık uykuma dalacaktım birazdan. Tadı olmayan rüyalar görecektim. Zenginmişim, genç ve güzelmişim, sağlıklıymışım… Uyandığımda yine bana dönüşeceğim. Çelimsiz, beş parasız, hasta… Perdeyi örterken, karanlık odama çeviririm başımı. Ayna tutarım yüzüme. Göz kapaklarımın mordan bozma kahverengilerini izlerim, saçlarımın orospu rengini aşağılarım, çirkin omuzlarımı kovalarım zihnimden. Yeniden geleceğime söz veririm son olarak. Ve hiçbir şey yapmadan geçirdiğim bir güneşli güne daha gözlerimi kapatırım. Eğer perdelerin arasından göz çukuruma bir gözyaşı inerse, demek oluyor ki ben beş para etmez bir kimseyim.